25 Şubat 2011 Cuma

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e İtaat İle İlgili Ayetler


أَعُوذُ بِاللهِ السَّمِيعِ الْعَلِيمِ مِنَ الشَّيْطاَنِ الرَّجِيمِ مِنْ هَمْزِهِ وَنَفْخِهِ وَنَفْثِه
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحمن الرَّحِيم
قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُم اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
( 1) “De ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”
Âl-i İmran 31

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
(2) “De ki: Allah’a ve Rasulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah kâfirleri sevmez.”
Âl-i İmran 32

أَطِيعُوا اللهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
(3) “Allah’a ve Rasulüne itaat edin; umulur ki merhamet olunursunuz.”
Âl-i İmran 132

وَمَنْ يُطِع اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الاَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
(4) “...Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.”
Nisâ 13

وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُهِينٌ
(5) “Kim Allah’a ve Rasulüne isyan eder ve onun sınırlarını aşarsa onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”
Nisâ 14

يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّى بِهِمُ الأَرْضُ وَلا يَكْتُمُونَ اللَّهَ حَدِيثًا
(29) “Küfür yoluna sapıp Rasule asi olanlar o gün yerin dibine batırılmayı temenni ederler ve Allah’tan hiçbir haberi gizleyemezler.”
Nisâ 42

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَى مَا أَنزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُودًا
(30) “Onlara ‘Allah’ın indirdiğine ve Rasule gelin’ denildiği vakit münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.”
Nisâ 61

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
(6) “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve Rasulüne döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, bu daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.”
Nisâ 59

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إلا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ
(7) “Biz, Rasullerimizden hiç birini, ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik.”
Nisâ 64

فَلاَ وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
(8) “Hayır, Rabbine and olsun ki, onlar aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden nefislerinde hiçbir darlık duymadan tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”
Nisâ 65

وَمَنْ يُطِع اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَأُولَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنْ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا
(9) “Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse, işte onlar Allah’ın nimet verdiği Nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraberdir. Onlar ne iyi arkadaştırlar.”
Nisâ 69

مَنْ يُطِعْ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
(10) “Kim Rasule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara koruyucu olarak göndermedik.”
Nisâ 80

أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَاحْذَرُوا فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلاغُ الْمُبِينُ
(11) “Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, Rasulümüze düşen apaçık bir tebliğdir.”
Mâide 92

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ
(12) “...Eğer mümin iseniz Allah’tan korkun, aranızı düzeltin, Allah’a ve Rasulüne itaat edin.”
Enfâl 1

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنْتُمْ تَسْمَعُونَ
(13) “Ey iman edenler! Allah’a ve Rasulüne itaat edin ve siz işitiyorken ondan yüz çevirmeyin.”
Enfâl 20

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
(14) “Allah’a ve Rasulüne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin; (yoksa) çözülüp ayrılığa düşersiniz ve gücünüz gider. Sabredin, şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.”
Enfâl 46

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
(15) “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi davet ettiği zaman Allah’a ve Rasulüne icabet edin. Bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz hakikaten yalnız Ona dönüp toplanacaksınız.”
Enfâl 24

وَاللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَقُّ أَنْ يُرْضُوهُ إِنْ كَانُوا مُؤْمِنِينَ
(16) “…Eğer mümin iseler, Allah ve Rasulü razı edilmeye daha hak sahibidir.”
Tevbe 62

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنْ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَئِكَ سَيَرْحَمُهُم اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
(17) “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten sakındırırlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasulüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği kimseler bunlardır. Allah Aziz’dir, Hakîm’dir.”
Tevbe 71

إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُولَئِكَ هُم الْمُفْلِحُونَ
(18) “Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Rasulüne çağrıldıkları vakit müminlerin sözü ‘işittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte felaha erenler bunlardır.”
Nûr 51

وَمَنْ يُطِع اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُولَئِكَ هُمْ الْفَائِزُونَ
(19) “Kim Allah’a ve Rasulüne itaat eder ve Allah’tan korkup sakınırsa, işte kurtuluşa erenler bunlardır.”
Nûr 52

قُلْ أَطِيعوُا الله َوَأَطِيعوُا الرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْ فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَاحُمِّلْتُمْ وَ إِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
(25) “De ki: Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, artık Rasulün sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Rasule düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.”
Nûr 54

وَأَنذِرْ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمْ الْعَذَابُ فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُوا رَبَّنَا أَخِّرْنَا إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِع الرُّسُلَ
(20) “İnsanları, kendilerine azabın geleceği günden uyar.(O gün) zalimler: ‘Rabbimiz bizi yakın bir süreye kadar ertele de senin davetine icabet edelim ve Rasullere uyalım’ derler...”
İbrahîm 44

ياقَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِىَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُمْ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ
(21) “Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun ve ona iman edin ki (Allah) günahlarınızı bağışlasın ve sizi elim azaptan korusun.”
Ahkâf 31

وَمَنْ لا يُجِبْ دَاِعىَ اللَّهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي الأرْضِ وَلَيْسَ لَهُ مِنْ دُونِهِ أَولِيَاءُ أُولَئِكَ فِي ضَلالٍ مُبِينٍ
(22) “Kim Allah’ın davetçisine uymazsa, yeryüzünde (başına inecek belaya) engel olamaz. Kendisinin Ondan başka velileri de yoktur. Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.”
Ahkâf 32

إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَئِكَ فِي الأَذَلِّينَ
(23) “Allah’a ve Rasulüne düşman olanlar en alçak olanlardır.”
Mücâdele 20

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
(24) “Böyle, çünkü onlar Allah’a ve Rasulüne karşı geldiler. Kim Allah’a ve Rasulüne karşı gelirse muhakkak ki Allah cezası çetin olandır.”
Enfâl 13

وَمَا آتَاكُم الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
(26) “...Rasul size neyi verdiyse onu alın, sizi neden sakındırdıysa artık ondan sakının ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah cezası pek şiddetli olandır.”
Haşr 7

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَإِنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلاغُ الْمُبِينُ
(27) “Allah’a itaat edin ve Rasule itaat edin. Eğer yüz çevirecek olursanız artık Rasulümüze düşen apaçık bir tebliğdir.”
Teğabün 12

الَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِلَّهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَا أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا أَجْرٌ عَظِيمٌ
(28) “Yara aldıktan sonra yine Allah’ın ve Rasulünün çağrısına uyanlar, bunların içlerinden iyilik yapanlar ve takva sahibi olanlar için pek büyük bir mükâfat vardır.”
Âl-i İmran 172

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنْ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمْ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِي أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
(31) “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o Rasule, o ümmi Nebiye uyanlar (var ya) işte o Rasul onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri kaldırır. O Rasule iman edip saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nur’a uyanlar var ya, işte felaha erenler onlardır.”
A’raf 157

قُلْ يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلا هُوَ يُحْيِ وَيُمِيتُ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
(32) “De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın Rasulüyüm. O’ndan başka ilah yoktur. O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah’a ve ümmi Nebi olan Rasulüne ki O Allah’a ve O’nun sözlerine iman eder iman edin ve O’na itaat edin umulur ki, doğru yolu bulursunuz.”
A’raf 158

قُلْ إِنْ كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنْ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّى يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ وَاللَّهُ لا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
(33) “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabalarınız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirene kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Tevbe 24

قَاتِلُوا الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلا بِالْيَوْمِ الآخِرِ وَلا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَلا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنُ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حَتَّى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ
(34) “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah ve Rasulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.”
Tevbe 29

وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
(35) “(Yine o münafıklardan) ‘O (Rasul her söyleneni dinleyen) bir kulaktır’ diyerek Rasulü incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah’a iman eder, müminlere güvenir ve o sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah’ın Rasulüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.”
Tevbe 61

أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّهُ مَنْ يُحَادِدِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَأَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدًا فِيهَا ذَلِكَ الْخِزْيُ الْعَظِيمُ
(36) “Bilmediler mi ki, kim Allah ve Rasulüne karşı koyarsa elbette onun için içinde ebedi kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu büyük rüsvaylıktır.”
Tevbe 63

فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلافَ رَسُولِ اللَّهِ وَكَرِهُوا أَنْ يُجَاهِدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَقَالُوا لا تَنفِرُوا فِي الْحَرِّ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ أَشَدُّ حَرًّا لَوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ
(37) “Allah’ın Rasulüne muhalefet etmek için geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler ve ‘Bu sıcakta sefere çıkmayın’ dediler. De ki: Cehennem ateşi daha sıcaktır! Keşke anlasalardı.”
Tevbe 81

وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُولَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ
(38) “Allah’a ve Rasule iman ettik ve itaat ettik’ diyorlar, sonra da içlerinden bir grup yüz çeviriyor. Bunlar iman etmiş değillerdir.”
Nur 47

وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا
(39) “Sizden kim Allah’a ve Rasulüne itaat eder ve salih amel işlerse ona mükâfatını iki kat veririz ve ona bol rızık hazırlamışızdır.”
Ahzâb 31

وَأَقِمْنَ الصَّلاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ
(40) “...Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasulüne itaat edin...”
Ahzâb 33

إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُهِينًا
(41) “Allah ve Rasulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.”
Ahzâb 57

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَالَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَ
(42) “Yüzleri ateşte evirilip çevrildiği gün: “Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Rasule itaat etseydik!” derler.”
Ahzâb 66

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الهُدَى لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَسَيُحْبِطُ أَعْمَالَهُمْ
(43) “İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Rasule karşı gelenler, Allah’a hiçbir zarar veremezler, Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.”
Muhammed 32

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ
(44) “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin de, amellerinizi boşa çıkarmayın.”
Muhammed 33

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ
(45) “Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler...”
Fetih 10

وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأَنْهَارُ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا
(46) “...Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu elim bir azaba uğratır.”
Fetih 17

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَىِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
(47) “Ey iman edenler! Allah ve Rasulünün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun, şüphesiz Allah işitendir, bilendir.”
Hucurât 1

وَإِنْ تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لا يَلِتْكُمْ مِنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
(48) “...Eğer Allah ve Rasulüne itaat ederseniz, Allah amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
Hucurât 14

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلا وَحْيٌ يُوحَى
(49) “Rasul hevasından konuşmaz. O’nun konuşması vahyedilen vahiyden başkası değildir.”
Necm 3-4

إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ كُبِتُوا كَمَا كُبِتَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ
(50) “Allah’a ve Rasulüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır.”
Mücâdele 5

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَمَنْ يُشَاقِّ اللَّهَ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
(51) “Bu onların Allah’a ve Rasulüne karşı gelmelerinden dolayıdır...”
Haşr 4

وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا
(52) “...Artık kim Allah ve Rasulüne karşı gelirse, elbette onun için içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır…”
Cin 23

Gönül Huzuru

 Kıpır kıpır oynayan ekran önünde, bir çift el yazı yazıyordu Zamanla gözleri dalıyor, sonra yeniden kendini toparlıyordu Unuttuğu bir şey vardı Fırını mı açık unutmuştu? Yoksa evdeki ışıklardan biri yanık mı kalmıştı? Sonra televizyonun fişinin çekmediğini hatırladı Derin bir oh çekti Ama içini derinden kemiren şeyin bu unutma ile ilgisi azdı Çünkü uzun bir zamandan beri aynı tedirginlik ve içinde doldurulamayan bir köşe, bir duygu, bir istek kalıyordu Bu huzursuzluğun bir tanımı yoktu Hele sebebi de hiç belirgin değildi Ne zaman kafasındaki yoğun düşünceler dağılsa kendi için düşünmeye başlasa; lokantaya girip, yemeği yedikten sonra hesabı ödemeyen müşteri gibi hissediyordu kendini

Aynaya baktığı zaman yüzünde kırışık yoktu Ama bununla birlikte huzur da yoktu Bu yüzden uzun süreden beri aynaya gönül huzuruyla bakamıyordu -ama dedi ben kendimle barışık bir kızım Görevlerimi eksiksiz yerine getiririm Öyleyse sorunum ne? Neden huzursuzum?

Bu sorunun kaynağını bulmak için zaman kaybetmeden harekete geçmek gerekliydi Öyle de yaptı Önce çalıştığı şirkete birilerine borcu var mıydı? Hayır Bilakis çoğu kişi ondan yardım alırdı Ailesi onu çok severdi Gerçi ayrı bir evde yaşıyordu Ama sorunun bundan kaynaklanmadığından emindi Yoksa bu sözünü ettiği şey herkeste var mıydı? Bazen herkes için hayatın bu kadar amaçsız ve anlamsız kaldığı bir zaman dilimi oluyor muydu Evet evet belki de herkes aynı sorunlarla boğuşuyordu da o çok abartıyordu bu durumu Yazı yazdığı klavyeyi ileri doğru itti Gözlüklerini çıkarıp, becerikli hareketlerle gözlüğün camlarını sildi Gözlüğünü kabına yerleştirip bilgisayarın ekranını kapattı Çalıştığı masanın karşısındakileri bir bir süzmeye kendince tahlil etmeye koyuldu Cemal Bey; telaşlı bir kişiydi ona göre yüzünde huzurlu bir adamın çizgileri yoktu Masasının üzeri kağıt tomarından geçilmezdi ve sürekli meşgul bir adamdı Hayatını hep plansız yaşar, sürekli zamanın kısıtlı olduğundan şikayet ederdi Aslın pek o kadar da yaptığı bir iş yoktu Elif'in aradığı yüz yoktu Cemal Bey'de sonra kendinden imzaya gidecek raporları isteyen Sekreter Nuran Hanım'a baktı uzun süre Temiz ve bakımlı bir kadındı Tam bir asistandı Şirkette bir şeflerin söküklerini dikmediği kalırdı Her şirkete bir Nuran gerekliydi Ancak garip olansa Elif'in ne aradığını bilmediği ama aradığını sandığı şeyin Nuran Hanımın yüzünde olmamasıydı -Yeter dedi Bu modern hayat karmaşası tüm insanları hasta ediyor Ne aradığımı bilmeden çırpınıyorum Buna daha fazla dayanamayacağım
Öğle tatilinde bir değişiklik yapıp yemeğini büroya söylemedi Dışarıya çıktı Sokaktaki insan selinin arasına karıştı Mağazalar, insanlar, binalar yanından sel gibi akıp gidiyordu Aslında dedi Akıp giden zaman bizi de içinde sürüklüyor Yolun karşısın metal sandalyeden kaldırımı mekan tutmuş bir lokantaya ilişti gözleri Buraya oturayım zaten zaman da dar Yemeğini garsona söyledikten sonra etrafı seyre koyuldu Ilık bir rüzgar yüzüne vurdu Rüzgarın geldiği yöne doğru çevirdi başını Yan masada genç bir çift vardı Muhtemelen sevgili olmalıydılar Kumrular gibiydiler İkide bir kıkırdama sesleri duyuluyor. Bu sesler yoldan geçenlerin ayak seslerine karışıyordu
Evet dedi. Elif, buldum bende aşk yok, bak şunlara belki de dünyanın en mutlu çifti. Aradan biraz zaman geçtikten sonra kıkırdama sesleri kesildi. Sonra geri döndü mutlu çifte son bir kez bakmak için. Bir mutluluk tablosu görebilmek umuduyla. Bu tabloyu zihnine kazıyacak ve mutluluk sembolü olarak hatırlayacaktı. Ancak az önce gülüp etrafa neşe saçan bu mutlu çift, şimdi bir birine yaslanmış kayıtsız gözlerle yoldan geçenlere bakmaya koyulmuşlardı. Tüm arayışlarının bittiğini sanan Elif için bu durum bir hayal kırıklığıydı. Çünkü yüzlerinde derin kaygılar taşıyan bu çiftte de gönül huzuru yoktu.
Büroya yeniden döndü bulmak istediği şeyin fantastik, hayal ürünü bir şey olduğuna karar verdi. Artık bu defteri kapatmalıydı. Koltuğuna yaslandı. Bir kahve söyledi. Evraklarla boğuşmak için masasına yumuldu. Bir süre sonra; - Abla kahveniz. Sesiyle doğruldu. Çaycının elinden kahvesini aldı. Masaya koyarken çaycıya dikkatle baktı Birden gözbebekleri büyüdü - "Aradığım şey bu yüzde" dedi O olaydan iki hafta sonra Elif çaycının namaz kıldığını öğrendi Ve çaycının yüzündeki Gönül huzurunun namazdan dolayı huzur ve sükun içinde olduğunu keşfetti Kısa bir zaman sonra çok kimse bilmese de Elif gizli gizli namaz kılmaya başladı Şimdiden gönlündeki huzur yüzüne yansımaya başlamıştı Daha sonra Elif aynaya, gönül huzuruyla bakmanın tadını doyasıya çıkartacaktı
alıntı

Aylık Namaz Ağacı / Çocuğu namaza alıştırma

Ağacın Tanıtımı : Bu ağacın, dört haftayı temsil eden 4 büyük dalı vardır

Günleri de temsil eden 31 tane küçük dalı vardır

Her küçük dalda 5 vakit namazı temsil eden yaprakları vardır

Ayrıca her küçük dalda günlük sadakayı temsil eden bir meyva bulunur

(bu sadaka maddi veya manevi olabilir)

YANI :

HER BÜYÜK DAL : BİR HAFTA

HER KÜCÜK DAL : BİR GÜN

HER YAPRAK : BİR NAMAZ VAKTİ

HER MEYVA : BİR SADAKAYI temsil eder.


Kullanım kılavuzu : Her ayın başında, ayı temsil eden büyük dal ve haftayı temsil eden küçük dal ile baslanır

Vaktinde kılınan her namazın ardından bir yaprak yeşil renkle boyanır

Şayet namaz kaza olarak kılındıysa yaprak sarı renkle boyanır

Sadakayı temsil eden meyvaya gelince, o da kırmızı renkle boyanır

Ağacın amacı nedir ?


Çocukları güzel bir yöntemle namaza teşvik etmek ve namaza alıştırmak

Çocukları sabıra alıştırmak, öyle ki yemyeşil bir ağaç elde ettiğinde bir ödül kazanmak

Anneye Babaya itaat:

Çocuk annesine babasına itaat ettiğinde o günü temsil eden küçük dalı kahverengiyle, çocuk yaramazlık yapıp söz dinlemediginde ise siyah renkle boyamak

Ayrıca Bu Hususlara da Muhakkak Dikkat Edilmesi Gerek :

1-Namazın tamamen ALLAH rızası icin kılınması gerektigi cocuga anlatılmalı

2-Her agac resmi cocuk odasında veya
cocuga ait bir dolaba asılırsa verimli olur
3-Cocukta bıkkınlık görüldügünde anne ve babalar bizzat ilgilenip agacı kendileri boyamalı

4-Cocuk tatlı bir dille namaza cagrılmalı

5-Cocuk, namaz vakti girdiginde namaza cagrılmalı cünkü namaz vaktini seçemeyebilir

6-İlk haftanın ardından çocukta bıkkınlık görülebilir

Bu durumda büyük bir teşvikle çocuğu tekrar heveslendirin

7-Ağacın tümü bittiginde ve yemyesil bir hal aldığında, cocuk ödüllenir, arkadaslarını cağırarak kücük bir kutlama halinde de yapılabilir

SEVGİLİ NAMAZ MELEĞİM


Zil sesinin kulaklarına dolmasıyla küçük kız uykusundan uyandı… Merakla yatağından fırladı… Hemen duvardaki saate baktı:
-       Ooo, saat dokuz olmuş. Bugün geç kalmışım, diye mırıldandı. Bu sırada annesinin mutfaktan sesi geldi:
-       Hatice, kızım kapıya bakar mısın? Elim sabunlu…
-       Tamam anneciğim, diyerek kapıya doğru koştu… Kapıyı açtığında gözlerine inanamadı. O da ne? Her yer bembeyaz karlarla kaplanmıştı… Oysa akşam tek bir kar taneciği bile düşmemişti gökyüzünden…
-       Aman Allah’ım! Ne kadar güzel!.. diye düşündü… İçini bembeyaz, lekesiz bir mutluluk kaplamıştı…
-       Kim o? diye seslendi… Bahçe kapısından postacı kafasını uzatarak:
-       Mektubunuz var! Postacı! diye seslendi… Hatice hemen kapıyı açtı, bir yandan da soruyordu:
-       Postacı amca, mektup kime? Postacı mektubu uzattı:
-       Al, bak…
Bembeyaz zarfın üzerinde kendi ismini görünce, heyecanla bağırdı:
-       Aa! Mektup bana!
Hayatında ilk defa bir mektup almıştı… Postacıya teşekkür edip odasına koştu… Yatağının üzerine oturup mektubu okumaya başladı…

Merhaba güzel çocuk!
Nasılsın bakalım? İyi olduğunu biliyorum… Bugün dokuz yaşına girdin, büyüdün artık değil mi?
Sevgili Hatice!
Seninle tanışma zamanımız geldi… Benim kim olduğumu merak ediyorsun, değil mi? Hatta şu an, küçücük kalbin göğüs kafesini delecek gibi çarpıyor… Biliyorum, çünkü sana çok yakınım…”
Hatice’nin içi ürpermişti… Korkuyla etrafına baktı… Odada kimsecikler yoktu… Korkuyla okumaya devam etti:
Evet sevgili Hatice! Seni daha fazla merakta bırakmayayım, ben namaz meleğiyim… Senin namaz meleğin… Hiç duymuş muydun adımı?.. Sen küçücük bir bebekken de senin yanındaydım, emeklerken de… Seni çok çok seven Allah beni senin için görevlendirdi…
Ne kadar özel olduğunu biliyor musun?
Sevgili Hatice! İnan, hep bu günün gelmesini bekledim… Dokuz yaşına girmeni… Bugün en mutlu günüm… Çünkü sana o en güzel şeyi anlatabileceğim… Çok heyecanlıyım!.. Bir bilsen, namaz sana nasıl da çok yakışacak… Namazla süslendiğinde dünyanın en güzel prensesi olacaksın… Ah, şimdi en büyük arzum; bu hayalin gerçekleşmesi…
Sevgili Hatice! Namaz meleğin seni namaza çağırıyor… Artık dokuz yaşındasın… Vakit geldi… Her şey hazır… Bütün melekler seni bekliyor… Namaza başladığında hepsi yanına inecekler… Kanatlarını üzerine gererek, kalbini mutlulukla dolduracaklar… Ve işte o an, Allah gülümseyen yüzünü sana doğru çevirecek… Allah’ı ve melekleri göremeyeceksin ama inan onların sevgiyle seni kuşattığını hissedeceksin… Hepsi sana “Aferin” diyecekler… Hepsi bu güzel namaz prensesini tebrik edecekler… Ve ben doyasıya seni seyredeceğim… Doyasıya…
Sevgili Hatice! Öğle ezanı okunduğunda sabırsızlıkla seni bekliyor olacağım… Kulağın ezanda olsun! Çünkü eşi benzeri görülmemiş bir ziyafet verilecek… Sahibini bilmek ister misin? Allah… Ve o ziyafete sadece kalpleri güzelliklerle dolu olan değerli insanlar gelebilecek…
En güzel duygularınla ve en içten dualarınla ziyafete gelmeni bekliyorum... Yoksa Allah çok üzülür… Anlaştık mı, benim güzel namaz prensesim?
Unutma, yanındayım, yakınındayım… Kalbim sana karşı sevgiyle dopdolu… Ne olur gel…
Mektubuma burada son verirken, sakın bunları kimseye anlatma… Eğer anlatırsan bir daha seninle mektuplaşamam… Eğer bana mektup yazmak istersen, posta kutusuna koy… Ben de oraya koyarım…
Hoşça kal sevgili namaz prensesim…
                                                                                                                             Namaz meleğin”

                Hatice mektubu okuyup bitirdiğinde kafasına pek çok soru takılmıştı… Namaz meleği diye bir melek var mıydı? Hadi var diyelim, melekler hiç insanlara mektup yazarlar mıydı?
                Annesi Hatice’ye peygamberlerin hikayelerini anlatırdı… Ve meleklerin insan şekline girerek peygamberlerle konuştuğunu… Ama mektup yazdıklarını hiç söylememişti… Elindeki mektuba bir kez daha baktı… Nedense içi ısınmıştı bu namaz meleğine… İfadeleri sıcacıktı… Ve anlatılan her şey doğruydu sanki…
                Kalbinin namaz kılmak için sabırsızlandığını hissetti… Annesine sormalıydı namaz vaktini… Mektubu yastığının altına sakladı… Evet, kimseye anlatmayacaktı… Anlatırsa, namaz meleğinin bir daha kendisine mektup yazmayacağından korktu… Mutfağa gelerek:
-       Anneciğim, öğle ezanı kaçta okunuyor? diye sordu. Annesi şaşırarak:
-       12.30’a doğru okunuyor… Neden sordun ki? Dedi.
-       Hiiiç, canım namaz kılmak istedi de…
-       Gerçekten mi? Bu habere çok sevindim… Ben de dün gece sen uyurken sana bir hediye hazırladım… Umarım beğenirsin, namaz hediyesi olsun… Hem artık 9 yaşındasın… Bir dakika, hemen geliyorum…
Annesi az sonra elinde bir paketle döndü… Hatice heyecanla paketi açtı… Üzeri pembe çiçeklerle süslenmiş beyaz renkte güzel bir namaz elbisesi ve eşarbı… Ayrıca kendi boyuna göre küçük bir seccade…
Hatice ne diyeceğini bilmiyordu… Başka bir gün olsaydı bu kadar sevinmeyeceği kesindi… Annesine sarılarak:
-       Anneciğim! Bunlar harika! Çok güzel! Hayatımda aldığım en güzel hediye! Teşekkür ederim… dedi.
       ***
                Hatice’nin kalbinde tarif edemediği bir heyecan vardı… Öğle ezanını nasıl bekleyeceğini şaşırmış, eli ayağı birbirine dolaşıyordu… Namaz elbisesini aynanın karşısında defalarca giydi, çıkardı…
                Vakti geçiremeyince, kendisine bir mescid yapmaya karar verdi… İkinci katta kimsenin girmediği, kullanılmayan boş bir odaları vardı… Minicik elleriyle ses çıkarmamaya gayret ederek, odayı temizledi… Seccadesini kıbleye doğru serdi… Odasından kağıt ve kalem getirerek küçük sehpanın üzerine koydu… Namazını kılar kılmaz namaz meleğine mektup yazacaktı…
Kapının üzerine de renkli kâğıtlara:
                                                               “BU NAMAZ SARAYI, NAMAZ PRENSESİ
                                                                              HATİCE’YE AİTTİR.” yazdı.

Daha sonra aşağıya inerek namaz elbisesini giydi, eşarbını annesine iğneletti…
-       Allahu ekber Allahu ekber!
İşte beklediği davetiye buydu… Sabahtan beri hazırlandığı ziyafet… Hemen mescidine çıktı… Ayakları sevinçten seccadesine değmiyordu sanki… Bulutların üzerinde yürüyor gibiydi… Minicik kalbi mutlulukla çarpıyordu… Annesinden öğrendiği gibi namazını kıldı… Namazdan sonra ellerini açtı:
-       Güzel Allah’ım ben geldim… Sen davet ettiğin için geldim… Seni çok seviyorum Allah’ım… Bana namaz meleği gönderdiğin için sana çok teşekkür ederim… Lütfen Allah’ım, beni, annemi, babamı ve bütün güzel insanları cennetine koy… Amin…
Hatice duasını bitirince hemen kalemi eline aldı… Yazmayı öğreneli çok olmamıştı, ama güzel yazabiliyordu…
Sevgili namaz meleğim!
Öğle namazından sonra yazıyorum bu mektubu sana… Çok mutluyum… Söylediğin her şeyi hissettim… Meleklerin kanatlarını, serinliğini, huzurunu… Ve duyar gibi oldum “Aferin” dediklerini…
Sevgili, biricik, çok güzel namaz meleğim!
Annem, babam ve diğer insanlar da namaz kılıyorlar… Ama benim namazım çok değişik gibi… Söyler misin meleğim, yoksa benim namazım başka mı? Benimki ödevlerden sonra öğretmenimin yapıştırdığı gülen çocuk gibi… Yoksa onlarınki ağlayan çocuk mu? Ben ezanı çok zor bekledim… Neredeyse Ahmet amcaya gidip; “Lütfen amca, bugün biraz erken okuyamaz mısınız?” diyecektim… Ama annem göndermedi, erken okunmazmış…
Canım meleğim, biliyor musun geçen gün komşumuz Ayşe teyze “Şu namazımı kılayım da kurtulayım” dedi… Bugün düşündüm, namazdan nasıl kurtulur insan? Anlayamadım…
Sevgili canım meleğim!
Başka yazacak şey bulamıyorum… Lütfen bana yazmayı bırakma… İnan ki hiç kimseye söylemedim… Söylemem de, merak etme… Seni çok seviyorum… Meleğim, seni göremez miyim? Lütfen…”
                                                                    ***
Aradan bir ay geçti… Hatice her ezanı sabırsızlıkla bekliyor ve namazlarını kılıyordu… Yazdığı mektupları posta kutusuna bırakıyor, sonra odasının penceresinin önünde yoruluncaya kadar bekliyordu… Ama bir türlü meleğinin mektupları alışını göremiyordu… Her mektubunda onu görmek için yalvarıyordu… “Henüz değil” demişti meleği… Geceleri ufacık bir tıkırtıya uyanıyor, meleğinin geldiğini zannederek “Meleğim sen misin?” diye sesleniyordu, ama hiçbir cevap gelmiyordu… Herhalde onun üstünü örtmeye geliyordu… Çıkarken kapı sesine uyanıyordu Hatice de… Çok merak ediyordu… Bir de onu görmek için dua ediyordu namazlardan sonra…
Bu arada o kadar çok şey öğrendi ki… Her gelen mektup onun anlayamadığı soruların cevaplarıyla doluydu…
Günlerden Cuma’ydı… Sabah aldığı mektubu okurken neredeyse kalbi duracaktı Hatice’nin… Meleği; “Öğle ezanı okunurken, mescidine çık… Beni orada bulacaksın…” demişti… Büyük bir sabırsızlıkla bekledi… Öğle ezanı okunurken kalbini hem bir sevinç hem de bir korku kaplamıştı… Nasıldı namaz meleği? Kuş gibi kanatlı mıydı? İnsan şeklinde miydi? Yoksa kelebek miydi?
Kapının koluna elini uzatırken yüreği ağzına gelmişti… Yavaşça kapıyı açtı… Seccadesinin üzerinde bembeyaz elbiseler içinde biri oturuyordu… Demek ki meleği insan şeklinde gelmişti… Heyecanından adım atamadı… Kapının önünde kalakaldı… Az sonra meleği başını çevirdi… Şimdi onun yüzünü görüyordu… Hatice şaşkınlıktan küçük dilini yutabilirdi…
Meleği gülümseyerek:
-       Hadi yaklaş… Yoksa namaz meleğini beğenmedin mi? dedi…
Yavaş yavaş yaklaştı… Meleği onu kollarının arasına aldı… Uzun uzun sarıldı… Annesiydi… Gözlerinde iki damla yaş vardı…
O Allah’ın Hatice için görevlendirmiş olduğu bir melekti… Namaz meleği, iyilik meleği, merhamet meleği… Hepsi oydu… Hiçbir şeye gücü yetmeyen bir bebekken de onun yanındaydı, şimdi de… O hep yakındı…
Mektupları geceleyin posta kutusuna atan ve alan oydu… Geceleri usulca üzerini örten o… Onu hiçbir kimsenin sevemeyeceği kadar seven ve onun için endişelenen…
Hatice ne diyeceğini bilemiyordu. Ağzından gayri ihtiyari:
-       Canım meleğim! sözleri döküldü…

 alıntı

Resimlerle Çocuk Ve Namaz










Çocuğun Namazı

ÇOCUĞUN NAMAZI 
Ben küçük bir bedenim
Namazla büyür yüreğim
Çocukların duaları kabul olurmuş
Bütün inananlar için açılır ellerim 
Anneciğim babacığım
Ne olur birlikte namaz kılalım
Namazla evimiz huzur dolsun
Milletimiz ümmetimiz iyiliklerle dolsun
Milletimiz ümmetimiz güzelliklerle dolsun

571 de bir güneş doğdu

571'DE BİR GÜNEŞ DOĞDU

Beş Yüz Yetmiş Bir'de
Bir güneş doğdu:
Adı Muhammed'di
İlk sözü ümmet.

Babasıydı Abdullah,
Annesiydi Amine,
Süt annesi Halime,
Doğdu Cennet evine.

Bastı altı yaşına,
Kaldı bir tek başına,
İnci gibi annesi,
Üzüntüler boşuna.

Hak dindirdi her yaşı,
Dedesiyle amcası,
Hemen kanat gerdiler,
Büyüdü gül goncası.

Kırk yaşına gelince,
Peygamberlik verildi,
Allah birdir deyince,
Putlar yere serildi.

Beş Yüz Yetmiş Bir'de
Bir güneş doğdu:
Adı Muhammed'ti
İlk sözü ümmet.

Selam sana nazlı Nebi,
Selam sana göz bebeği,
Mevla'nın kudretiyle selam,
Selam sana Nur-i dilara,
Selam sana Hak Habibi,
Rahman'ın kudretiyle selam,
Selam sana Andelib-i Zi-Şan,
Selam sana Muhammed'im,
Cebrailin yüreğiyle selam,
İbrahimce selam,
Rahimce ,Gafurca selam,
Selam sana ey yetimler padişahı,
Selam sana Ahmed-i Nefes-i Yar,
Eyyüpçe selam,
Selam sana ya Nebiyyallah,
Selam sana ya Habiballah,
Selam sana ya Rasulallah...